Mevsimi Kara, Gönlü Açık, Ankara
Mevsimi geliyor yine... Kuytudan köşeden uzun kollularla birlikte yalnızlıklarımızı çıkarıyoruz. Kış mıdır insanı yalnız yapan öhöömm öhöömm neyse... Dört duvarla çevrili mekanlara dönüş yolculuğu sonbaharla başlar kışı kara Ankara'da... Kesin dönüş akşam değil de evli evine köylü köyüne sözüne tekabül eder; işin varsa dışarıda koştur koştur halledersin, ayazını yememek için şehrin. Sonrası; malum mekana koşarsın evine ya da kapalı mekanlara tıkarsın kendini... Güneş beş ay boyunca saklar kendini bulutların arkasına. Sigara dumanını yememek için camı bile açamazsın geceler ayrı bir soğuk gündüzler ayrı... ''Yaşanmaz lan burada'' dersin kendini kandırmak istercesine. İşte bu şehrin griliği, renksizliği asfaltındaki griliğinden gelir sokakları caddeleri boşalır mevsimi geçti zaman. Pencereden sis olmayan bir duman kaplar şehrin üzerini buna yorar herkes, doğrudur ama şehri, şehir yapan sakinleridir.
Ankaralı olmak; benliği bulmak için kışı beklemek gerektirir. Yaz çabuk geçer diye gezmek dolaşmak istersin parklar sokaklar senindir ''en azından kuğulu var'' der gider oturur çekirdeğini çitler etrafta tasmasız dolaşan köpekleri izlersin. Yazlıkçı abiler ablalar kaçarlar şehir sana kalır yalnızlığını bir güzel keyifle sürersin. Arkadaşların zamansız şehirler arası kaçar onlara söylenirsin. Okullar açılana kadar sefalet gibi kraliyet yaşatır sana bu şehir gık diyemezsin.
Ankara'da yaz aşkı diye bir şey olmaz... Ya aşkını yaşar ya da yalnızlığını çekersin. Yazmaya çalışan bir insan bile kışı bekler Ankara'da... Hikayesini yazan, aşkını yazan, yalnızlığını yaşayan güneş varken anlatamaz derdini. İlk yağmurla başlar dizi sezonu gibi aktivite sezonu da konserler gelir saçma ya da sapan, filmler revaçta olur yine, caddeler parklar değilde kafeler barlar insanlarla dolar taşar. Sigara içen tipler azalır kapılar önünde.
Kış benim mevsimim olduğundan da övüyor olabilirim. Özlüyorum sevgilinin elini soğukta ısınmak üşümemek için tutmayı... Güneşin gözüme gözüme batmasıyla uyanmaktan da haz etmiyorum. Sarhoşluk bile daha değerli oluyor, dışarı çıkınca ayılmamak için ya yanına stok yaparsın ya da fazladan iki tek atarsın. Araban çabucak ısınsın diye dua edersin... Dışarı çıkmak için hazırlanmamak mümkün değildir; bakkala bile gitsen o botları giyersin kabanının bakkal için olanı yok ya o dizleri çıkık eşofmanın üzerine memur paltonu bile giyersin. Nasıl bir mevsim bu kadar zahmetli olup da güzel olmayabilir? Beynin uyuşur duygusallığın artar ya sosyalsindir ya da değil kapalı kutu içindesindir. Bunalıp kaçamazsın yürüyüşe bile... Benliğinle iç içesindir sıkıntılar da daha bir sıkıntılı olur, yorar düşünmek zorunda bırakır. Daha düşünceli bile yapar insanı daha nazik...
Penceremdeki sis, yerlerde ki çamur ve kar birikintisi, ıssız caddeler, yatağın sıcaklığı düşüncesi... Sevgilinin eline hasret... Arabanın ısınması... Soğuktan kaçma çabası... Pencere, cam açma korkusu... Ankara gibi kışı kara memleketlere gelsin..
foto: Cihan Şenocak
Ellerine,gönlüne sağlık kardeşim, bir kıza özlem gibi yazmışsın resmen, bana göre özlem uzaklardayız ya ;)
YanıtlaSil